top of page
Yazarın fotoğrafıYunus Emre Göçenoglu

Tarihsel Bir Mücadele: Bizim TİP’imiz

Güncelleme tarihi: 17 Ağu

TİP, yaklaşık altı aylık konferans sürecinden derinleşen ve genişleyen tartışmaların olgunlaşmasıyla çıkmış ve ikinci büyük kongresini gerçekleştirmiştir. “Otoriter Kapitalizm” sürecinde, sola dair nüvelerin geçmiş sermayesinden yediği bir düzlemde TİP, zor ve riskli olanı, yani kitleselleşmeyi bir eşiği atlayacak şekilde başarmıştır. İkinci büyük kongre bu başarıyla başlamış, eksikler tespit edilmiş, tahliller yapılmış ve yol çizilmiştir. Bu yazıda, TİP’i değişime etki eden ve değişime direnen faktörler çerçevesinde iki ayrı düzlemde ele alacağım. İlk olarak, toplumsal formasyonun bütününde TİP, hâkim iktidar bloğunun bütünlüklü tahakkümünün siyasal alanın tamamını sarmış olduğu bir verili gerçeklikte doğmuş olduğu tespitini yapmak gerekir. Çünkü partinin örgütsel pozisyonu ile içinde bulunduğu ülkenin, bölgenin ve/veya dünyanın siyasal atmosferi arasındaki açı farkının hesaplanması, hakkaniyetli bir değerlendirme için olmazsa olmazdır. Bu açı farkı göz ardı edilirse eleştirinin ucu veya tersinden kritiğin ucu kaçarsa açı farkı göz ardı edilmiş olur. Örneğin, Cumhuriyet fikrinde halk egemenliği, kamu yararı, aktif yurttaşlık, “tahakküme karşı kamusal müdahale” gibi sabit nosyonların tümünün oluşturduğu Cumhuriyet zemini, neoliberal kapitalizm çağında altı oyulmuş bir siyasal proje olarak [1] karşımızda durmaktadır. Bu verili gerçekliğe dokunmadan “radikal reel politik” [2] bir çizginin izcisi olmak ve güncel politika (olgu) ile sınıfsal ilkeler arasındaki bağı kurmak pek mümkün görünmüyor. Diğer yandan, sosyalizmi bugünün güncel, somut sorunlarının çözümünü sunan bir çizgiden ziyade gelecekteki imgesinden hareketle ele almak [2], olgular ile ilkeler arasındaki kopmaz bağın zorla koparılmasına ve olgulardan sıyrılmış, tek, doğru, evrensel ve tabii ki mekanik yani kısaca idealist yaklaşımlara neden olur. Bir diğer örnek, partinin örgütlediği kitle, sosyalist ilkeleri, sosyalist insan tipolojisini ve niteliği bozuyor, “düşürüyor” veya sarsıyorsa toplumun ortalama niteliği bozduğu ölçüdedir. Bu olguyla sosyalistlerin karşılaşması veya deneyimlemesi, bu olgudan kaçmak yerine kabul etmesi, “içerip aşmak” için ilk adımdır. Sosyalist bir parti, toplumsal sorunları içeren, o sorunları her seferinde yeniden üreten insanları örgütler, onlarla birlikte devinir ancak diğer taraftan o toplumsal sorunları ortadan kaldırmak için mücadele eder. Şimdi iki örneği birleştirelim; eğer sosyalizmin gelecekteki imgesinden hareket edilirse bugünün toplumsal- siyasal verisi kuşkusuz sosyalistleri son derece rahatsız edecektir. Eğer sosyalizm bir ilkeler manzumesi şeklinde algılanırsa bugünün olguları yine baş ağrıtacaktır. Burada düşünceler yerini duyguya bırakır; rahatsızlık verenin dışlanması, baş ağrıtanın susturulması istenir ki imge bozulmasın, “ideal olan” sarsılmasın. Dolayısıyla bir siyasi hareketi, partiyi veya örgütü değerlendirirken içinde bulunduğu verili koşullarla birlikte tartmak gerekir. Yazının sınırlılığı gereği bu koşulları açıp detaylandıramayacağım. Ancak neoliberal ortodoksinin zorunlulukları olan emekçi sınıfların depolitizasyonu, kamusal alanın imhası, toplumsal olanın bütününün “ekonomikleştirilmesi” ve parçalara ayrılması, aşırı sağın yükselmesi ve emeğin siyasetsizleştirilmesi gibi parametreler bugünün verili toplumsal-ideolojik kodların temellerini oluşturur. Bu sarmalın içerisinde, emekçilerin depolitize edildiği gerçeğine karşı çözümü yine emekçilerin siyasete katılımında gören ve bu gerçeklikte öyle veya böyle gedik açmayı başarmış bir sosyalist program mevcuttur. TİP, AKP’ye karşı biriken, ancak etkisiz ve müdahalesiz bir öfkeyi parti formunda buluşturmuştur. Bu, merkez siyasetin, koşulların radikalleştiği dönemde çözümsüz kalması sonucunda oluşan boşluğu tespit etmekle ve en zoru da o boşluğu siyaseti yeniden üreterek sürekli doldurmakla başarılmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, koşullara faillerden bağımsız belirleyici bir rol vermemek gerekliliğidir.


Değişime direnen faktörler arasında gerici ve faşist öbeklerin önünün açılması, iktidara ortak edilmesi ve iktidar bloğunun etki alanının genişlemesi için ideolojik hegemonyanın üretimine dahil edilmesi gerçeği vardır. Buna karşın değişime etki eden faktörler arasında ise sol, sosyalist bir damarın yalnızca mevcudiyetiyle sınırlı etkisi değil; aksine bu mevcudiyeti aşan, bir seçenek haline gelen ve “kazanım siyaseti”ne gözünü diken bir sosyalist öbek vardır. Kuşkusuz bu bölmenin başını çeken Türkiye İşçi Partisi’dir. TİP’in bulunduğu küme içerisindeki (sol, sosyalist, radikal) yükselişi yalnızca niceliksel bir artış değil, “mevzi savuma”yı aşan, güncel politik perspektifiyle bütünlüklü bir siyaseti icra eden niteliksel bir yükseliştir. Dolayısıyla TİP, atladığı eşik sayesinde gözlük numarasını toplumsal formasyonun bütününe bakacak şekilde ayarlamıştır. Bundan sonra gözlüğü çıkarmak bütünü görmemek olacağından bulunduğu kümeye sıkışmamak üzere eşiği arkasında bırakmıştır.


TİP, sosyalist hareketin “mevzi savunma” ve/veya birtakım olgu, kişi veya örgütü idealize etme anlayışıyla girdiği kısır tartışmaların bazılarına ister beğenilsin ister beğenilmesin elde ettiği başarılarla son vermiştir. Bu kısır tartışmalar bence bir “şey”i gerçekten savunmaktan ziyade eksikliğin üzerini örtmekle ilgilidir. Örneğin TİP’in ilk yıllarında her gün yapılan alıntılara bir yenisi daha eklenen parlamento tartışması, partinin etki kuvveti, propaganda faaliyeti, üye ve oy oranıyla bir başarı sonucu sonlanmıştır. Öyle değilse affola, çünkü en azından Lenin’in “burjuvazinin ahırı” alıntısını görmeyeli epey zaman oldu. TİP, tüm bu kısır tartışmaların yeni tarihi sıçramalarla son bulacağının bilincinde olarak hareket etmektedir. Dolayısıyla gerek kamuoyunda gerekse kendi içinde “mahalleden” tartışmalara girmemesinin tek nedeni, tarihi sıçramaları yaratma isteğidir.


Türkiye İşçi Partisi’nin varoluşu, doğumundan önceyi, toplamda yaklaşık on yıllık bir hareketin sürecini ifade eder. Sosyalizmin kitlelere ulaştırılması, kitlelerin talep ve özlemlerinin sosyalizmle eklemlenmesi, kitlelerde sosyalizmin bir alternatif olarak ortaya çıkması olarak kabaca sıralayabileceğimiz bir gerekliliğin üzerine bina edilmiş, özünü bu varoluşla sağlamıştır. Dolayısıyla kitlesel sosyalist partinin, üstelik kuruluşundan altı yıl geçtikten sonra, ilk paragrafta da bahsettiğimiz üzere bir imgeden, ilkeler manzumesinden veya “ideal olandan” sapma biçiminde sunulması, partinin varoluş kodlarının sonradan değiştiği anlamına gelecektir. Bu da Türkiye İşçi Partisi için geçerli değildir. Diğer yandan “ideal olandan” sapma, “idealist tarih anlayışının ifadesidir”. Metin Çulhaoğlu şöyle aktarır: “Olgular, o an yaşanmakta olan sürecin kendi özgül belirlenimlerinin bütünselliğinde, bir bileşke sonucunda ortaya çıkarlar. Burada, kişilerin ve örgütlerin, yapılan yanlışların elbette payı olabilir; ama o pay da gene yaşanan sürecin belirlenimlerine tabidir. Böyle belirlenimler sonucunda ortaya çıkan bir olgunun, ‘kötü’ kişiler ve yanlışlar nedeniyle ‘ideal olandan’ sapma biçiminde sunulması, düpedüz idealist bir tarih anlayışının ifadesidir” [3]. TİP, devrimci çıkışı yaşadığımız koşullarda kitlelerin siyasete katılımıyla zorlayacak, karşı hegemonik saldırısını kitlelerin talep ve özlemleriyle eklemlenmiş sosyalist kodlarla gerçekleştirecek ve sınıfla bağını bütünlüklü bir ideolojik-siyasal zemininin üzerinde geliştirecektir. Bunlar TİP’in varoluş kodlarıdır.


Sınıf mücadelesinin siyasetteki yansıması ideolojik bir meseledir. TİP, sınıfla bağını, sınıf içerisindeki farklı yakaları birleştirecek şekilde kurgulamıştır. Bu TİP’in ideolojik mücadelesinin temellerini oluşturur. Devrimci strateji, parçalanmış toplumsal sınıfları birleştirmek, ideolojik-hegemonik bir karşı hat oluşturmak ve kazanım elde etmektir. Türkiye İşçi Partisi’nin verili koşullar içerisindeki doldurduğu boşluktan stratejisi çerçevesinde ilerleyebildiğini görebiliriz. Bu ilerleme illa büyük bir başarıyı, tarihsel kırılmayı ifade etmek zorunda değil. TİP’i bulunduğu boşluktan koparıp alırsanız geriye kalanın çok daha büyük bir boşluk olacağını saptarsınız. Örnek olsun diye söylüyorum; bugün kitleselleşmeyi, nicelik olarak büyümeyi merkez siyasete kayma olarak kavrayanlar, TİP ortadan kalktığı gün merkez siyasete muhtaç kalacaklardır. Tarihte bunun örneği çoktur. İşin garibi TİP’e “CHP’lileşme” eleştirisi getirenler ülke siyasetinin önemli uğraklarında yine aynı merkez siyasete boyun eğmek zorunda kalanlardır. Bir şeyin varlığını ve etki kuvvetini, o varlığı ortadan kaldırdığınızda ortaya çıkan boşluk sayesinde anlarsınız. TİP, varlığıyla övünen bir parti değil ama varlığını da küçümseyen her yergiye yeni başarılarıyla cevap vermiştir.


TİP, yeni dönemde önüne bir basamak daha koyarak halkın doğrudan bir seçeneği haline gelme arayışına girmiş, halkta yaratılan korku duygusunun yanında inançsızlık duygusunun da bir o kadar belirleyici olduğunu tespit etmiş, halkı hem seçeneksiz bırakmamak hem de sosyalizmin bir alternatif olarak doğmasına vesile olacak politikayı “kazanım siyaseti” olarak dışa vurmuştur. “Kazanım siyaseti” bir mevziyi savunmaktan çok yeni kanalların açılmasıyla yeni mevzilerin edinilmesini sağlar. Sosyalizm, tarihte bir direniş hattını temsil ediyorsa bu geçici olmak zorundadır. TİP, reel sosyalizmin çöküşünden sonra özellikle Türkiye’de neoliberal ortodoksinin hegemonik saldırıları içerisinde sosyalizmi kaleyi savunma, mevziyi koruma hattı olarak ele almanın her gün biraz daha kaybettireceği düşüncesindedir. Futboldan örnekle gidelim: Takımlardan biri doksan dakikalık planını kapalı savunma olarak yaparsa ister istemez topla oynayan, bütün formasyonunu hücuma göre şekillendiren karşı bir rakip yaratmış olur. Böylece maçta ya savunmanız açılmış kaybetmişsiniz ya da dayanmış berabere kalmışsınızdır. Siyasette berabere kalmak pek rastlanan bir şey değil. Konu emek-sermaye çelişkisi ise hiç değil. Burjuvazi kendi egemenliğini korumanın yollarını bir savunma hattı olarak geliştirmedi, aksine hücum ederek egemenliğini yeniden üretti. İşçi sınıfı ve onun örgütü olma iddiasını yürüten sosyalist partilerin bu hücuma karşılık vermesinin vakti geldi. TİP, Türkiye sosyalist hareketinin çok uzun yıllardır içinde bulunduğu “içe yönelik” politikalarını, dışa çevirme iddiasıyla kurulmuş, bu iddiayı pekiştirmiş ve bugün “dışa yönelik” politikaları bir kazanımla taçlandırmayı hedeflemiş, yani kısaca hücuma geçmiş bir öncülüğü yürütme iddiasındadır.


Bugün Türkiye İşçi Partisi’nin önünde gelecek beklentilerini ve/veya yeni yaşamın yeni deneyimlerini oluşturmak vardır. Emekçilerin siyasete katılımının hala geçerliliğini koruduğu bir dönemde, bu katılımı geleceğe yönelik bir deneyimin veya umudun kamçılayacağı su götürmez bir gerçektir. Yeni bir yaşamı düşlemek hem siyasi olarak alternatifin yaratılmasına hem de toplumun içinde bulunduğu ruh halinden çıkmasına neden olabilir. Çünkü bugünkü koşullar ile hayal ettiğimiz dünya arasında bir köprü kurmak, hayalimizi gerçekleştirmeye yarayan bir yoldur. Türkiye İşçi Partisi’nin “kazanım siyaseti” tam da yeni bir yaşamın inşası, hatta tarihi bir sözle ifade etmek gerekirse başka bir dünyanın mümkün olduğunun gösterilmesi ile ilgilidir. Tüm bunlar siyaset icra edilerek gerçekleştirebilir. Bazen sabırlı olmak, bazen de sabırsız olmak gerekebilir ancak her halükârda hareket etmek elzemdir. Çünkü, “mükemmelliğe ulaşmak için beklemek, vazgeçmenin bir biçimidir.”


İnat edenlere…

 

 

Kaynakça

 

[1]

C. Saraçoğlu, «Praksis Güncel,» 29 Ekim 2023. [Çevrimiçi]. Available: https://praksisguncel.org/cumhuriyetin-iki-duzeyinden-turkiyeye-bakmak/. [Erişildi: 30 Ocak 2024].

[2]

C. Soyer, «İleri Haber,» 14 Eylül 2022. [Çevrimiçi]. Available: https://www.ilerihaber.org/index.php/yazar/esik-onunde-radikal-reel-politik-145041. [Erişildi: 30 Ocak 2024].

[3]

M. Çulhaoğlu, «Kuram, İdeoloji ve Siyaset: Geleneksel Sol Nerede Durmalı?,» Sosyalist Politika 7, s. 17, Kasım 1995.

 

 

 

 

 

Comments


bottom of page